Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, NOW TV’de İlker Karagöz’ün sunumuyla ekrana gelen “Çalar Saat” programının konuğu oldu. Kadıgil, partisinin Meclis açılış merasimine yönelik protestosuna, “normalleşme” tartışmalarına, “tasarruf” uygulamalarına ve yeni anayasa tartışmalarına dair gündeme ait değerlendirmelerde bulundu.
“HARİKULADE BİR OLAĞANLAŞMA VAR”
Sera Kadıgil’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Şu ardımdaki yerin ismi Ulusal Egemenlik Parkı. Yakasında vekil rozetiyle dolaşan zatlar, hak arayışında bulunan halk meclise giremesin diye burayı yer göstermişti Ankara Emniyeti aslında. Artık buraya da girsin istemiyorlar ağalar, paşalar. Zira bugün çok derecede ‘normalleştiğimiz’ bu Meclis’te öğretmenlik mesleğini yerin tabanına sokup çıkaracak Öğretmenlik Meslek Yasası görüşülecek. Bugün haklarını arayan Farnas Madencilik’in personelleri, çıplak ayakla yürüye yürüye çıktıkları o yolu tekrar burada bitirecekler. Lakin onların yanında olup, işverenlere ‘Ne yapıyorsunuz kardeşim siz?’ demesi gerekenler, bunu demekten aciz, bunu demekten korkak, kuyruğu birbirine bağlı bir cenah oldukları için yalnızca bu tabloyu görmemek ismine emniyeti de kendilerine meze edip Ulusal Egemenlik Parkı’nı şu anda gözaltına almış durumdalar. Eşsiz bir ‘normalleşme’ tablosu izliyoruz. Bir milletvekili olarak ben Meclis’in bahçesindeki polis bariyerlerinin önünden konuşmak zorunda kalıyorum sizinle.
“ERDOĞAN MECLİS’TEYKEN ORADA OLMAYI DAHİ KENDİMİZE YEDİREMİYORUZ”
Ben ‘siyaseten’ lafına kötü halde tutulmuş durumdayım. Zira tam olarak Türkiye’de siyasetle ilgili ne ‘leş’ olduysa onu özetleyen bir söz bu ‘siyaseten’ sözü. Güya bu türlü bir küme imtiyazlı erkeğin oynadığı bir oyun, söyledikleri palavralara da ‘siyaset’ ismini vermişler, ‘Kendi kanılarımızı değil, kendi tabanımızın güzeline gideceğini düşündüğümüz, Recep Tayyip Erdoğan’ı o sarayda tutacak, çatışmaya, kutuplaşmaya hizmet edeceğini düşündüğümüz birtakım laflar ediyoruz ve aslında biz bunlara inanmıyoruz’ demek. Ben dün meclis çatısı altında biraz sürreel bir gün geçirdiğimizi düşünüyorum. Biliyorsunuz, biz Türkiye İşçi Partisi olarak açıklamamızı yaptık. Anayasa’yı ayaklar altına alan, seçilmiş bir milletvekilini, haklarını gasbederek hala içeride tutmaya devam eden, barınma meselesinden eğitim sıkıntısına, sıhhat sisteminden… Okulları pislik götürürken açıkçası bunlarla ilgili hiçbir şey yapmayıp hala kendi gösterisinin peşinde koşan bir insanın palavralarını bu meclis çatısı altında dinlemeyi biz kendimize yediremiyoruz. Değil ayağa kalkmak, değil alkışlamak, o salonda olmayı dahi Meclis’te, TBMM’de, Recep Tayyip Erdoğan üzere biri varken kendimize yediremiyoruz.
“OKUL TUVALETLERİNİ TEMİZLEMEKTEN TASARRUF EDİYORLAR”
Dün Sayın Özel’in ‘Şaşırmasın kimse’ üzere bir sözü oldu, lakin üzülerek söz etmem gerekiyor ki artık ben çok şaşırıyorum. Meclis’te mesela dün hala, Numan Kurtulmuş bizim yokluğumuzu resmen fırsata çevirip utanmadan laf sokmaya devam ediyor. Ahmet Şık’a yönelik bu lincin cesaretlendirilmesinin kaynaklarından biri, ana muhalefet partisinin önderinin konuşması olunca biz ister istemez şaşırıyoruz. Ya da şu anda Türkiye’nin prestiji yerlerde sürünüyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘rüşvetçi’ diye yabancı basında kapak olurken, bu ‘jest’ diye nitelendirilince biz biraz şaşırıyoruz.
‘Makama saygı’… ‘Hangi makama hürmet?’ diye ben sormak zorundayım. Zira hafıza değerlidir, bir şeyleri hatırlamak önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi ayağa kalkmayı niçin bırakmıştı Recep Tayyip Erdoğan geldiğinde? Zira 2017 yılında yaptığı bir referandumda yeniden bu ülkenin maddelerini, Anayasa’sını ayaklar altına alarak, mühürsüz oyları geçerli sayarak kendine bir padişahlık sistemi ihdas etti Recep Tayyip Erdoğan. Ve bu ihdas ettiği sistemle bu memleketi mahvetti. Az evvel fiyatlardan bahsettik değil mi? Markete gidemiyor beşerler, emekliler konuttan çıkamıyor. Bir sürü kız çocuğu ‘tasarruf’ ismi altında okula gidemiyor. Az evvel bir yurttaşımız geçti, ardımdaki polis barikatlarına bakarak şöyle dedi bize, ‘Bak bunlardan tasarruf etmiyorlar, yeni boyamışlar’. Yani çalışanların önüne çekecekleri polis barikatlarından tasarruf etmiyorlar, lakin okulların tuvaletlerini temizlemeye gelince ya da kız çocuklarına bir servis sağlamaya gelince bundan tasarruf ediyorlar. O yüzden bu sistemde artık Recep Tayyip Erdoğan üzere bu ülkeyi mahvetmiş birinin ‘makamına saygı’ ismi altında ayakta karşılanmasını ben kendime yediremiyorum, biz kendimize yediremiyoruz zira unutmuyoruz.
“HALA BU ZAT-I SAYINDAN BİR UMUDU OLAMAZ HİÇBİR İNSANIN”
Bu insan hiçbir şey olmasa Berkin Elvan’ın annesini meydanlarda yuhalatan bir insan, Ali İsmail Korkmaz için ‘Emri ben verdim’ diyen bir insan. Bugün yaşadığımız bütün kahırların, bütün mutsuzlukların kaynağı bu insan. O yüzden isteyen affetsin, isteyen unutsun. Biz ne unutacağız ne de affedeceğiz zira bu türlü bir lüksümüz yok bizim. Şu açıklamaya da şaşırdığımı tabir etmem gerekiyor, ‘Cumhurbaşkanlığı makamına yakışan bir konuşma yapacağını umarak bu türlü bir karar aldıklarını’ tabir ettiler. Hala bu zat-ı sayından bir umudu olamaz hiçbir insanın. Yani bu türlü bir umut nasıl beslenebildi, nasıl bu türlü bir şey yapılabildi? Evet, ‘Şaşırmayın, bir nezaket’ dediler fakat hayır, üzgünüm, biz buna şaşırmaya devam edeceğiz. Zira tekraren söylediğim üzere bir sefer daha ve yüksek sesle söyleyeceğim: Bu ülkenin, cumhuriyetin, bütün kurucu pahaların düşmanı olan ve aslında bunları yıkmak için var olan Siyasal İslamcılarla rastgele bir düzlemde müzakere edilmez, sırf çaba edilir. Şayet ki normalleşmeden kasıt AKP’nin cürümlerinin olağanlaştırılması ise biz buna ne takviye oluruz ne sessiz kalırız ne reaksiyonsuz kalırız. Biz bunun için oy almadık.
“BAŞINA ÇAL’ DİYECEK”
Çocuğunun beslenmesine bir poğaça koymaktan aciz hale gelmiş beşerler şu anda bu memleketin gündemi ve zati dün izlediğimiz bu müsamerenin, gerek Devlet Bahçeli’nin gerek Cumhur İttifakı’nın bu denli ‘şirinleşmesinin’ altında yatan tek şey, yeniden işlerine gelene kadar muhalefeti manipüle etmeye çalışmaktan ibaret. Gerçekten artık sondan güler haldeyiz. Yeni anayasa yapacaklarmış, yeni anayasa lazımmış… Birincisi biz şunu soruyoruz, siz anayasayı uygulamıyorsunuz. Ki bu anayasa darbecilerin, faşist bir cuntanın getirdiği bir anayasadır, üstüne 133 kez Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından değiştirilmiş bir anayasadır. Yani cuntacı ağababalarının yaptığı, kendilerinin son süslerini koyduğu bir anayasayı uygulamayı bile çok gören, onu ayaklar altına alan, hususlarını yok sayan bir cenah, artık karşımıza gelmiş yeni anayasa yapacakmış. Bütün yurtta çıksınlar, yüzleri varsa çıksınlar bir kez bir pazara gitsinler, desinler orada domates alan ablaya ‘Ben yeni anayasa yapacağım’ diye, ‘Al anayasanı başına çal’ diyecek o bayan. Cebinde para yok, domates alacak parası yok…
MUHALEFETE SESLENDİ
Biz yeni anayasayı yaptığımızda ne olacak mesela, bir anda AKP’nin esir tuttuğu siyasi tutuklular özgürce devam mı edecek hayatlarına, özgür bir basınımız mı olacak, artık arayan herkes hastanelerden randevu mu alabilecek, çocuklar imam hatiplere ya da özel okullara mahkum olmadan yanlışsız düzgün bir eğitim mi alabilecekler? Hakikat düzgün bir iktidar olsa, yanlışsız düzgün bir meclis olsa, gerçek düzgün bir demokrasi olsa evet bir anayasa bunları sağlayabilir. Lakin Adalet ve Kalkınma Partisiyle değil anayasa yapmak, ben oturup iki lokma yemem. Bu beşerler kendilerini hiç saklamadılar, ‘Demokrasi bizim için hedef değil araç’ diyen beşerler bunlar. Türkiye İşçi Partisi yeni anayasa konusunda müzakereye bile girmeyecek zira karşımızdaki irade yanlışsız düzgün bir siyasi irade değil, bu ülkeyi yok etmeye ant içmiş bir küme beşerle biz oturup anayasa hususlarını mi konuşacağız? Bunu asla yapmayacağız. Bütün muhalefete de çağrımdır: AKP’nin kendini yasallaştırmaya çalışmasına, bu yeni anayasa masallarıyla hatalarını unutturmaya çalışmasına asla müsaade edilmemeli zira bütün bunların aslında tek bir sebebi var. Recep Tayyip Erdoğan ‘Ben ne yapsam da bu padişahlığımı 3-5 yıl daha sürdürsem’ diye kıvranıyor, bunun yolu da bu Meclis’ten geçiyor, bu Meclis’in erken seçim kararı almasından geçiyor. O yüzden de bu türlü yeni anayasa aşağı yeni anayasa üst diye masal anlatıp duruyorlar. Halkın gerçek hiçbir gündemini gündemine almayan, tersine halkın hayatını zorlaştırmak için bu Meclis’te utanmadan mesai yapan bir kümeyle, anayasayı ayaklar altına alan bir kümeyle, seçilmiş Hatay Milletvekilini, Seyahat Direnişi’nden arkadaşlarımızı, Sayın Selahattin Demirtaş’ı ve onlarca gazeteciyi hala mahpusta tutan birileriyle anayasa falan yapılmaz! Bunun konuşulması bile bu vatana ihanettir!
“HEMEN BUGÜN SEÇİM”
Erken seçim, nikah tarihi seçer üzere ‘O gün olursa şöyle olur, bugün olursa bu türlü olur’ diye konuşulacak bir şey değil. Bıçak kemikte! Erken seçimden fazla, biz dün de açıkladığımız üzere çabucak bugün seçime gitmek mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyoruz. Bu ülkenin anayasasını ayaklar altına almak demek bu devleti yok etmek demektir. ‘Adalet mülkün temelidir’ muharrir değil mi mahkemelerin ardında, nedir oradaki mülk, devlettir. Şayet adalet yoksa, anayasa yoksa orada bir devlet yoktur, orada bir cumhurbaşkanı yoktur, anayasa yoksa milletvekili falan da yoktur. Bunları düzeltmenin tek yolu da ülkeyi bu hale getiren Recep Tayyip Erdoğan’a 24 saat daha katlanmadan çabucak bugün erken seçim talebini lisana getirmektir. Bakın çok farklı alanlardan problemler konuşuyoruz değil mi? Okullardaki pisliği konuşuyoruz, okula aç giden çocukları konuşuyoruz, MESEM ismi altında işverenlere peşkeş çekilip öldürülen çocukları konuşuyoruz, hala günde 3 bayan öldürülmesini konuşuyoruz, hala Narin’in katillerinin bulunamamış olmasını konuşuyoruz, pahalılığı konuşuyoruz, barınma krizini konuşuyoruz, hayvan katliamlarını konuşuyoruz her gün. Bizim artık tek bir yolumuz var, yapılması gereken tek şey erken seçim falan değil, çabucak bugün seçimdir. Biz çabucak seçimden yanayız ve bütün davetimizi da toplumsal muhalefete bu istikamette yapıyoruz. Bu ülkeye Recep Tayyip Erdoğan’la kaybettirecek bir günümüz daha yok!”